13 Haziran’da TÜHİS’in Kamu İşçilerine Sunduğu Teklifin ‘Dalga Geçer Gibi’ Algılanmasının Nedenleri Üzerine Analiz Raporu
Yönetici Özeti
13 Haziran 2025 tarihinde Türk Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası (TÜHİS) tarafından yaklaşık 600.000 kamu işçisine sunulan ilk ücret teklifi, işçi konfederasyonları TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ tarafından şiddetle reddedilmiş ve “dalga geçer gibi” olarak nitelendirilmiştir. Bu algının temelinde, teklifin mevcut ekonomik koşullar ve geçmiş dönem sözleşmeleriyle karşılaştırıldığında son derece yetersiz kalması yatmaktadır. İşçi sendikalarının 2025 yılının ilk altı ayı için %50 zam ve %10 refah payı talebine karşılık, TÜHİS’in %16’lık teklifi, yıllık %35 ila %47 arasında seyreden yüksek enflasyon ortamında işçilerin alım gücündeki erimeyi telafi etmekten çok uzak kalmıştır. Bu büyük uyuşmazlık, taraflar arasındaki müzakerelerde derin bir çıkmaza işaret etmekte ve arabuluculuk sürecinin ardından grev riskini gündeme getirmektedir. Bu durum, hükümetin maliye politikaları ile işçilerin insanca yaşam talepleri arasındaki temel çatışmayı ve potansiyel endüstriyel eylem riskini ortaya koymaktadır.
1. Giriş: Kamu Sektörü Toplu İş Sözleşmesi Sürecinin Bağlamı
Bu bölüm, mevcut anlaşmazlığın içinde bulunduğu çerçeveyi ve kilit aktörleri anlamak için temel bir zemin oluşturmaktadır.
1.1. TÜHİS’in Rolü ve Yetkisi
TÜHİS, tam adıyla “Türk Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası” olarak bilinmektedir.1 Kamu işverenlerini toplu iş sözleşmesi müzakerelerinde temsil eden ve onlar adına anlaşmalar akdeden merkezi bir kuruluştur. Sendikanın ana işlevleri arasında, üyeleri adına toplu iş sözleşmeleri imzalamak, iş uyuşmazlıklarının önüne geçmek amacıyla tavsiyelerde bulunmak ve arabuluculuk yapmak, işkolları yönetmeliğinde belirtilen tüm işkollarında resmi makamlarla ve diğer tüzel kişilerle gerekli temasları kurmak yer almaktadır.2 Ayrıca, iş uyuşmazlıklarında arabulucuya, hakem kurullarına, iş mahkemelerine ve diğer yargı organlarına başvurma, temsilci gönderme ve görüş bildirme yetkisine de sahiptir. Kanunların cevaz verdiği durumlarda lokavt ilan etme ve kaldırma yetkisini de kullanabilmektedir.2
TÜHİS’in bir kamu işveren sendikası olması, sunduğu tekliflerin sadece bir şirket kararı olmaktan öte, daha geniş hükümet ekonomik politikalarını ve mali önceliklerini yansıtması anlamına gelmektedir. Bu durum, müzakereleri standart bir işveren-çalışan anlaşmazlığından, özellikle enflasyon kontrolü ve kamu harcamaları bağlamında bir devlet ekonomik yönetimi meselesine dönüştürmektedir. Dolayısıyla, sendikaların teklife gösterdiği sert tepki, sadece bir işverene karşı değil, mevcut ekonomik ortamda emeği değersizleştirdiği düşünülen bir hükümet duruşuna karşı bir duruş olarak algılanmaktadır.
1.2. Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) Hakkında
Mevcut müzakereler, yaklaşık 600.000 kamu işçisini kapsayan Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) kapsamında yürütülmektedir.3 Bu görüşmeler, kamu sektöründeki önemli bir işgücü kesiminin ücret ve sosyal hak çerçevesini belirlediği için büyük önem taşımaktadır. 13 Haziran 2025 tarihinde TÜHİS Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen toplantı, işveren tarafının ilk teklifini sunduğu görüşme olmuştur.7
Kapsanan işçi sayısının (600.000) büyüklüğü, bu müzakerelerin sosyal ve ekonomik etkisinin ne kadar geniş olduğunu gözler önüne sermektedir. Böylesine büyük bir gruba yapılan “dalga geçer gibi” algılanan bir teklif, yaygın bir hoşnutsuzluğa yol açabilir. Bu hoşnutsuzluk, kamu hizmetlerini olumsuz etkileyebilir ve ekonominin diğer sektörlerindeki ücret müzakereleri için olumsuz bir emsal teşkil edebilir. Bu durum, hükümetin teklifinin ekonomik istikrar hedefleri ile potansiyel sosyal huzursuzluk arasındaki dengeyi gözeten stratejik bir hamle olduğunu düşündürmektedir.
1.3. Kilit İşçi Konfederasyonları: TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ
Müzakerelerde işçi tarafını, Türkiye’nin önde gelen işçi konfederasyonları olan TÜRK-İŞ (Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu) ve HAK-İŞ (Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu) ortaklaşa temsil etmektedir.3 Koop-İş Sendikası da bu görüşmelerde yer almaktadır.8 Bu konfederasyonlar, Türkiye’de işçi haklarını savunma ve toplu sözleşmeler yapma konusunda kilit bir rol oynamaktadır. Ortak hareket etmeleri, kamu işçileri için daha iyi koşullar talep etme konusunda birleşik bir cephe oluşturduklarını göstermektedir.
TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ’in birleşik duruşu, işveren teklifine karşı güçlü ve koordineli bir yanıt verildiğinin işaretidir. Bu birlik, sendikaların pazarlık gücünü artırmakta ve yetersiz görülen tekliflere direnmekteki kararlılıklarını göstermektedir. Bu durum, müzakerelerin uzaması veya endüstriyel eylemlere yol açma olasılığını artırmaktadır. Büyük konfederasyonların birleşmesi, dayanışma ve gücün açık bir mesajını vermektedir. Bu kolektif güç, işverenin işçi tarafını kolayca bölemeyeceği anlamına gelmektedir. Teklifin ortaklaşa reddedilmesi, önerinin sendikaların beklentilerinden o kadar uzak olduğunu ve birleşik ve sağlam bir muhalefeti hak ettiğini düşündüklerini göstermektedir; bu da müzakere sürecini işveren için daha zorlu hale getirmektedir.
2. İşçi Sendikalarının 2025-2026 Dönemi Talepleri
Bu bölüm, işçi konfederasyonları tarafından dile getirilen spesifik talepleri detaylandırmakta ve işveren teklifiyle karşılaştırma için önemli bir temel oluşturmaktadır.
TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ’in ortaklaşa hazırladığı taslakta yer alan talepler şu şekildedir 3:
- Günlük en düşük ücretin 1800 TL’ye yükseltilmesi.
- 2025 yılının ilk altı ayı için ücretlere %50 zam yapılması.
- Sonraki altı aylık dönemler için %25’er zam yapılması.
- Bu yüzdesel artışların üzerine ek olarak %10 refah payı eklenmesi.
Bu talepler, işçilerin satın alma gücündeki erimeyi gidermek ve insanca bir yaşam standardı sağlamak amacıyla kapsamlı bir paket olarak formüle edilmiştir. Sendikaların ekonomik koşullar ve işçi ihtiyaçları hakkındaki değerlendirmelerini yansıtmaktadır.
Yüzdesel artışların yanı sıra “refah payı” talebinin eklenmesi, işçilerin sadece enflasyon telafisi değil, aynı zamanda genel ekonomik büyümeden de pay almayı hedeflediklerini göstermektedir. Bu durum, sendika stratejisinde ücret belirlemesine daha bütünsel bir yaklaşım sergilendiğini ve sadece satın alma gücünü korumanın ötesinde, reel gelirde iyileşme sağlamayı amaçladıklarını ortaya koymaktadır. Refah payı, genellikle işçilerin üretkenlik kazanımlarından veya genel ekonomik refahtan pay almasını sağlamak için talep edilmektedir. Bu, sendikaların işçilerin ekonominin büyümesine katkıda bulunduğuna ve sadece enflasyondan korunmak yerine bu katkılarından dolayı bir payı hak ettiklerine inandıklarını göstermektedir. Bu talep, ücret artışlarının sadece enflasyon yönetimiyle ilgili olduğu yönündeki herhangi bir hükümet söylemine dolaylı bir meydan okuma niteliğindedir.
3. TÜHİS’in 13 Haziran 2025 Tarihli İlk Teklifi
Bu bölüm, işveren tarafının ilk teklifinin spesifik rakamlarını sunarak, teklifin neden yetersiz algılandığının zeminini hazırlamaktadır.
13 Haziran 2025 tarihinde TÜHİS, Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü için ilk teklifini sunmuştur 3:
- 2025 yılının ilk altı ayı için: %16 ücret artışı.
- 2025 yılının ikinci altı ayı için: %8 ücret artışı.
- 2026 yılının ilk altı ayı için: %7 ücret artışı.
- 2026 yılının ikinci altı ayı için: %5 ücret artışı.
Bu teklif, 13 Haziran 2025 Cuma günü saat 14:00’te TÜHİS Genel Merkezi’nde yapılan toplantıda sunulmuştur.7 TÜRK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar, teklifin “sadece toplantıda yüzümüze karşı okunan bir teklif” olduğunu ve resmi bir yazılı teklif olmadığını belirtmiştir.6
Teklifin sadece sözlü olarak sunulması ve resmi olarak yazılı bir öneri şeklinde sunulmaması, işveren tarafından potansiyel bir taktiksel hamle olarak yorumlanabilir. Bu durum, sendikaların tepkisini ölçmek ve resmi bir taahhütte bulunmadan önce durumu değerlendirmek amacıyla yapılmış olabilir. Alternatif olarak, müzakerelerin ilk aşamasında hazırlıksızlık veya ciddiyetsizlik göstergesi olarak da yorumlanabilir ki bu da sendika tarafındaki hayal kırıklığını artırabilecek bir unsurdur. Eğer bir teklif resmi olarak belgelenmemişse, bu durum müzakere sürecine karşı bir saygısızlık veya daha sonra kendilerine karşı kullanılabilecek resmi bir iz bırakmaktan kaçınma taktiği olarak algılanabilir. Bu gayri resmi sunum, sendikaların teklifi ciddiyetsiz bulmasına katkıda bulunmuş ve “dalga geçer gibi” algısını pekiştirmiş olabilir. Ayrıca, işverenin güçlü bir olumsuz tepki beklediğini ve seçeneklerini açık tutmak istediğini de düşündürmektedir.
4. Analiz: Teklif Neden “Dalga Geçer Gibi” Algılandı?
Bu bölüm, sendikaların teklife gösterdiği sert olumsuz tepkinin çok yönlü nedenlerini derinlemesine incelemektedir.
4.1. Talep ve Teklif Arasındaki Uçurum
İşçi sendikaları, 2025 yılının ilk altı ayı için %50 zam ve ek olarak %10 refah payı talep ederken, TÜHİS’in ilk teklifi 2025’in ilk altı ayı için %16, ikinci altı ayı için ise %8 olmuştur.3 Bu durum, işçilerin beklentileri ile işverenlerin (hükümetin) önerisi arasında devasa bir uçurum olduğunu göstermektedir. Fark, marjinal olmaktan öte, adil ücretlendirme konusunda temelde farklı görüşlere işaret etmektedir.
Bu uçurumun büyüklüğü (%50’ye karşı %16), sadece sayısal bir farklılık olmanın ötesinde, işveren (hükümet) ile işçiler arasında ekonomik gerçeklik ve emeğin adil değeri algısında temel bir kopukluğu ifade etmektedir. Bu aşırı eşitsizlik, “dalga geçer gibi” algısının birincil nedenidir, çünkü işverenin işçilerin karşılaştığı ciddi ekonomik baskılardan ya habersiz olduğunu ya da bunları kasıtlı olarak göz ardı ettiğini düşündürmektedir. Bir taraf üç katından fazla talep ederken, diğer tarafın çok daha düşük bir teklif sunması, bir müzakereden ziyade farklı gerçekliklerin ilanı gibidir. Sendikaların talebi muhtemelen üyelerinin enflasyon ve satın alma gücü erimesi konusundaki deneyimlerine dayanırken, işverenin teklifi mali kısıtlamalara veya ücret artışlarını sınırlayarak enflasyonu kontrol etme arzusuna dayanıyor olabilir. Bu temel sayısal anlaşmazlık, “dalga geçer gibi” hissinin kökenini oluşturmaktadır.
Tablo 1: İşçi Talepleri ile TÜHİS Teklifinin Karşılaştırılması (2025-2026)
Dönem | İşçi Talepleri (Yüzde Artış) | TÜHİS Teklifi (Yüzde Artış) | Ek Talepler/Notlar |
2025 İlk 6 Ay | %50 | %16 | Günlük En Düşük Ücret: 1800 TL, %10 Refah Payı |
2025 İkinci 6 Ay | %25 | %8 | |
2026 İlk 6 Ay | %25 | %7 | |
2026 İkinci 6 Ay | %25 | %5 |
4.2. Ekonomik Gerçekler ve Enflasyon
Türkiye, son dönemde yüksek enflasyon oranları ile mücadele etmektedir. Kasım 2024’te yıllık enflasyon %47.09, Aralık 2024’te %44.38, Ocak 2025’te %42.12 ve Şubat 2025’te %39.05 olarak gerçekleşmiştir.14 Mayıs 2025 itibarıyla ise yıllık enflasyon %35.41 seviyesinde seyretmektedir.15 Bu yüksek enflasyon rakamları, işçilerin satın alma gücünde ciddi bir erime olduğunu ve nominal ücret artışlarının yaşam standartlarını korumak için yetersiz kaldığını göstermektedir.
Sendikalar, açıkça “Ücretli çalışanlar enflasyonun nedeni değil mağdurudur” ifadesini kullanmış ve “emekçilerin alım gücü her geçen gün daha da zayıflamaktadır” vurgusunu yapmıştır.16 Ayrıca, işçilerin Ocak/Mart 2025’ten bu yana ücret zammı almadan çalıştıklarını ve enflasyon nedeniyle önemli kayıplar yaşadıklarını belirtmişlerdir.12
%35-47’lik yıllık enflasyon bağlamında %16’lık teklif, aslında önemli bir reel ücret kesintisi anlamına gelmektedir. Bu sadece düşük bir teklif değil, aynı zamanda işçilerin yaşam standartlarında önemli bir düşüşü garanti eden bir öneridir ve bu durum “dalga geçer gibi” algısına doğrudan katkıda bulunmaktadır. Bu, işverenin teklifinin enflasyonu telafi etmekten ziyade, belki de reel ücretleri baskılayarak dezenflasyonist politikaya katkıda bulunmayı amaçladığını düşündürmektedir. Eğer enflasyon %40 civarındayken ücret artışı %16 ise, işçiler reel gelirlerinin %24’ünü kaybetmektedir. Bu, satın alma gücünde doğrudan ve ölçülebilir bir kayıptır. Sendikaların işçilerin enflasyonun “mağduru” olduğunu, “nedeni” olmadığını belirtmesi, ekonomik istikrar çabalarının yükünü azaltılmış reel ücretler aracılığıyla taşımamaları gerektiği inançlarını vurgulamaktadır. Bu durum, teklifin aşağılayıcı hissettirmesine neden olmaktadır, çünkü işverenin ekonomik zorluklarını görmezden geldiği veya hatta artırdığı izlenimini vermektedir.
Tablo 2: Temel Enflasyon Verileri (Geçmiş ve Mevcut)
Dönem | Yıllık TÜFE Değişimi (%) | Aylık TÜFE Değişimi (%) |
Kasım 2024 | 47.09 | 2.24 |
Aralık 2024 | 44.38 | 1.03 |
Ocak 2025 | 42.12 | 5.03 |
Şubat 2025 | 39.05 | 2.27 |
Mayıs 2025 | 35.41 | – |
4.3. Tarihsel Emsal ve Önceki Anlaşmalar
2023-2024 Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü, yaklaşık 700.000 işçiyi kapsayan önemli artışlarla sonuçlanmıştır.17 Bu anlaşma kapsamında:
- En düşük kamu işçisi ücreti 15.000 TL’ye çıkarılmıştır.17
- Birinci yılın ilk 6 ayında (2023) refah payı dahil %45 ücret artışı yapılmıştır.17
- İkinci 6 ayda (2023) %15 ücret artışı sağlanmıştır.17
- İkinci yılın (2024) ilk ve ikinci 6 ayında %10+%10 ücret artışları uygulanmıştır.17
- Enflasyon farkları da bu artışlara eklenmiştir.19
Bu geçmiş anlaşmalar, özellikle yüksek enflasyon ortamında kamu sektöründeki ücret artışları için güçlü bir emsal oluşturmuştur. 2023 anlaşması, işçiler için önemli bir kazanım olarak görülmüştür. Karşılaştırma için, 2017-2018 döneminde %7.5+%5 (kümülatif %12.88) ve %3.5+%3.5 (kümülatif %7.1) artışlar yaşanmıştır.22
2023 anlaşmasındaki %45’lik başlangıç artışı ile 2025 teklifindeki %16’lık artış arasındaki çarpıcı fark, hükümetin kamu sektörü ücret politikasına yaklaşımında önemli bir değişime işaret etmektedir. Nispeten cömert bir uzlaşmadan çok daha kısıtlayıcı bir teklife geçilmesi, yerleşik beklentilerin ve geçmiş kazanımların göz ardı edildiği algısına doğrudan katkıda bulunmakta ve bu durum “dalga geçer gibi” hissini pekiştirmektedir. İşçilerin beklentileri genellikle geçmiş anlaşmalara dayanmaktadır. Eğer önceki anlaşma (2023) %45’lik bir artış sağladıysa, yüksek enflasyonun devam ettiği bir dönemde %16’lık bir teklif, bir ihanet veya kazanımları geri alma girişimi olarak algılanmaktadır. Bu durum, işçilerin kendilerini değersiz hissetmelerine ve saygısızlığa uğramış gibi algılamalarına neden olmaktadır, zira işverenin ekonomik bağlamı veya kendi belirledikleri emsali kabul etmediği izlenimi oluşmaktadır. Bu, hükümetin daha geniş bir dönemden sonra kemer sıkma politikasına geçtiği şeklinde yorumlanabilir, ancak yeterli açıklama veya gerekçe olmaksızın, bu durum işgücüne karşı keyfi ve aşağılayıcı görünmektedir.
Tablo 3: Tarihsel Kamu İşçisi Ücret Artışları (Örnek: 2023-2024 vs. 2025 Teklifi)
Sözleşme Dönemi | İlk 6 Ay Artış (%) | İkinci 6 Ay Artış (%) | Ek Faydalar/Notlar |
2023-2024 Çerçeve Protokolü | %45 | %15 | En düşük ücret 15.000 TL’ye yükseltildi, enflasyon farkı eklendi, 2. yıl: %10+%10 17 |
2025-2026 TÜHİS Teklifi | %16 | %8 |
4.4. Sendika Tepkileri ve Gerekçeleri
TÜRK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar, teklifi “Bu teklifi kabullenmemiz mümkün değil” ve “Bugün bize verilen teklif, bizleri gerçekten hayal kırıklığına uğrattı. Bu teklifi beklemiyorduk” sözleriyle reddetmiştir.6 HAK-İŞ ise, “Ücretleri enflasyonun sebebi gören yaklaşım kabul edilemez. Ücretli çalışanlar enflasyonun nedeni değil mağdurudur” diyerek sendikaların duruşunu net bir şekilde ifade etmiştir.16
Sendika liderlerinden gelen bu güçlü ve anında tepkiler, memnuniyetsizliğin derinliğini ve teklifin algılanan aşağılayıcı niteliğini vurgulamaktadır. Bu tepkiler, sendikaların teklifin işçilerin karşılaştığı ekonomik gerçekleri kabul etmediği inancını açıkça ortaya koymaktadır.
Sendikaların ücretlerin enflasyona neden olduğu anlatısını açıkça reddetmesi 16, işveren/hükümet ile temel bir ideolojik çatışmayı ortaya koymaktadır. Bu durum, “dalga geçer gibi” algısının sadece sayılarla ilgili olmadığını, aynı zamanda ekonomik istikrar yükünün işçilere yüklenmeye çalışıldığına dair bir algıyla da ilgili olduğunu göstermektedir ki bu, haksız ve saygısızca bulunmaktadır. Eğer hükümetin düşük teklifi, yüksek ücret artışlarının enflasyonu körüklediği fikrine dayalıysa, sendikalar bu önermeye doğrudan meydan okumaktadır. İşçilerin enflasyonun “mağduru” ve “nedeni” olmadığını belirterek, satın alma güçlerini koruyan bir tazminat hakkını savunmaktadırlar; bu, ücretleri baskılamayı hedefleyebilecek daha geniş ekonomik politika hedeflerinden bağımsızdır. Bu ideolojik çatışma, işveren tarafından empati veya anlayış eksikliği olduğu algısını derinleştirmekte ve aşağılanma hissini artırmaktadır.
5. İleriye Dönük Yol: Müzakere Durumu ve Potansiyel Sonuçlar
Bu bölüm, müzakerelerin mevcut durumunu ve anlaşmazlık çözümü için mevcut yasal mekanizmalar dahil olmak üzere potansiyel sonraki adımları ele almaktadır.
Müzakereler devam etmekte olup, sendikalar teklifin nihai bir sonuç olmadığını belirtmişlerdir.6 Doğrudan müzakereler için yasal sürelerin dolması nedeniyle süreç “arabuluculuk” aşamasına geçmiştir.6
TÜRK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar, “Arabuluculuk durumu da son günlerde bitenler ve bitmek üzere olacaklar var. Dolayısıyla arabuluculuk safhası bittiği zaman grev sürecine girme durumumuz var” diyerek açıkça grev olasılığını dile getirmiştir.6 Türkiye’deki toplu iş sözleşmesi süreci, doğrudan müzakere, arabuluculuk ve anlaşmaya varılamaması halinde potansiyel olarak hakemlik veya grev aşamalarını içermektedir. Arabuluculuğa hızlı geçiş ve grevden bahsedilmesi, ciddi bir çıkmaza işaret etmektedir.
Arabuluculuğa hızlı geçiş ve “grev süreci”nden açıkça bahsedilmesi, müzakerelerde ciddi ve muhtemelen uzun sürecek bir çıkmazın göstergesidir. Bu durum, sendikaların mevcut farkı geleneksel pazarlıklarla kapatılamaz olarak gördüğünü ve taleplerini elde etmek için endüstriyel eylemi tırmandırmaya hazırlandığını düşündürmektedir. Bu, yüksek riskli bir yüzleşmeye işaret etmektedir. Müzakereler hızla arabuluculuğa taşındığında ve sendikalar açıkça grev eylemini tartıştığında, bu, mevcut teklifle uzlaşma için çok az yer gördükleri anlamına gelmektedir. Bu, sendikaların blöf yapmadığını ve daha uygun bir sonuç elde etmek için nihai kozlarını kullanmaya istekli olduklarını gösteren önemli bir tırmanıştır. Bu grev hazırlığı, “dalga geçer gibi” algısının derinliğini ve sendikaların adil olduğunu düşündükleri şey için mücadele etme kararlılığını vurgulamaktadır. Ayrıca, yaygın endüstriyel huzursuzluğu önlemek için hükümet üzerinde teklifini revize etmesi yönünde önemli bir baskı oluşturmaktadır.
6. Sonuç
Bu rapor, TÜHİS’in 13 Haziran 2025’te kamu işçilerine sunduğu teklifin neden “dalga geçer gibi” algılandığına dair kapsamlı bir analiz sunmaktadır. Bu algının temelinde yatan nedenler çok katmanlıdır:
- Talep ve Teklif Arasındaki Büyük Uçurum: İşçi sendikalarının %50 zam ve %10 refah payı talebine karşılık, TÜHİS’in %16’lık ilk teklifi arasında sayısal olarak devasa bir fark bulunmaktadır. Bu, işçilerin emeğinin değeri ve ekonomik gerçeklik algısı konusunda işveren ile işçi tarafı arasında temel bir kopukluğa işaret etmektedir.
- Yüksek Enflasyon ve Reel Ücret Kaybı: Türkiye’de devam eden yüksek enflasyon oranları (%35-47 bandında) göz önüne alındığında, %16’lık bir nominal artış, işçilerin satın alma gücünde ciddi bir reel düşüş anlamına gelmektedir. Sendikaların “ücretli çalışanlar enflasyonun nedeni değil mağdurudur” vurgusu, bu teklifin işçilerin ekonomik yükünü artırdığına dair güçlü bir inancı yansıtmaktadır.
- Tarihsel Emsallerle Çelişki: 2023’te kamu işçilerine sağlanan %45’lik başlangıç zammı gibi geçmiş dönemdeki daha cömert anlaşmalar, işçilerde daha yüksek beklentiler yaratmıştır. Mevcut %16’lık teklif, bu emsallerle keskin bir tezat oluşturarak, geçmiş kazanımların ve yerleşik beklentilerin göz ardı edildiği algısını güçlendirmektedir.
- Sendikal Tepkinin Sertliği ve Gerekçeleri: TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ liderlerinin teklifi anında ve sert bir dille reddetmesi, teklifin ciddiyetsiz ve aşağılayıcı bulunduğunu açıkça göstermektedir. Sendikaların, ücret artışlarının enflasyonun nedeni olduğu yönündeki yaklaşımları kabul etmemesi, ekonomik istikrar yükünün işçilere yüklenmesine karşı ideolojik bir duruşu temsil etmektedir.
- Teklifin Sunuş Şekli: Teklifin resmi bir yazılı belge yerine sadece sözlü olarak okunması, sendika tarafında ciddiyetsizlik ve saygısızlık algısını pekiştirmiş olabilir.
Müzakereler kritik bir dönemeçtedir; doğrudan görüşmelerin ardından arabuluculuk aşamasına geçilmiştir ve sendikaların açıkça “grev süreci”ne girme olasılığını dile getirmesi, derin bir çıkmazın ve yüksek riskli bir yüzleşmenin habercisidir. Bu müzakerelerin sonucu, sadece 600.000 kamu işçisinin yaşam standartlarını belirlemekle kalmayacak, aynı zamanda Türkiye’de hükümetin işçi haklarına, enflasyon yönetimine ve sosyal refaha yaklaşımının önemli bir göstergesi olacaktır. “Dalga geçer gibi” algısı, karşılıklı kabul edilebilir bir anlaşmaya varılamaması halinde yaygın endüstriyel eylem potansiyelini ve derin memnuniyetsizliği vurgulamaktadır.